Psikolojik yaklaşımlar, psikoloji biliminin oluşmasını ve bilimselleşmesini sağlayan bakış açılarıdır. Dolayısıyla psikolojik yaklaşımları incelerken psikoloji biliminin ortaya çıkışını ve tarihsel gelişimini bilmek yararlı olmaktadır.
Yani psikolojik yaklaşım denildiğinde neye yaklaşıldığını, yaklaşılan şeyin ne olduğunu iyi bilmelisiniz.
Bu düşünceler ışığında konuya dair kaleme aldığımız önceki yazımız aşağıdadır.
1- Yapısalcılık (Scructuralism)
Yapısalcı yaklaşım, psikolojinin ana konusu olan bilincin yapısına odaklanan yaklaşımdır.
Wilhelm Wundt ve öğrencisi Titchener‘in çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Wundt ve öğrencisine göre;
Kırmızı ile vurguladığımız “kullanılmalıdır” sözcüğünü okuduğunuzda psikolojide “yaklaşım” kavramının nasıl bir anlam ifade ettiğini daha iyi anlayabilirsiniz.
***
İçe Bakış (Introspection)
İçe bakış yani iç gözlem tekniği kısaca; kişinin bilinçli olarak düşündüğü bir olay sırasındaki his ve düşüncelerini kendinin gözlemlemesidir. Kişi kendi bilinç akışını kendisi gözler. Gözleyen ve gözlenen aynı kişidir.
İçe bakış hakkında ayrıntılı bilgi için yeşil kısmın üzerine tıklayabilirsiniz 🙂
***
W. Wundt ve öğrencisi bilinç ve bilincin çözümlenmesi odaklı bir yaklaşım tarzı benimsemişlerdir.
Bu süreçte “İlk psikoloji laboratuvarı”nı kurmuşlardır. Deneysel psikolojinin kuruculuğunu üstlenerek modern psikolojinin gelişimine çok önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Kurdukları laboratuvarda Introspection yöntemini kullanarak zihnin yapısına yoğunlaşmışlardır.
Deneklerin Introspection yöntemi ile zihinlerinde canlandırdıkları “bilinçli deneyim”i parçalarına ayırıp bu parçaların etkileşimine bakmışlardır.
Introspection ile ortaya çıkan bilinçli deneyimi parçalayıp ne yaptılar? Parçalamak ne demek?
Zihinde canlandırılan bir olay sırasında ortaya çıkan his ve düşüncelerin birbirini nasıl etkilediğini incelemişlerdir.
- Bu düşüncelerin bazıları hangi yönleriyle travmatik sonuçlar doğurmaktadır?
- Düşünce ve hissin sorunlu noktası tespit edilerek nasıl bir tedavi/terapi geliştirilmelidir?
gibi sorular bilinçli deneyim üzerinde nasıl bir çalışma yapıldığını anlamanızı sağlayacak sorulardır.
2- İşlevselcilik (Functionalism)
İşlevselci yaklaşıma göre psikoloji, bilincin yapısına değil işlevi ya da amacı üzerine yoğunlaşmalıdır.
Çünkü bilinç bir nehir gibidir, sürekli akar ve değişir. Bu denli değişken bir unsurun yapısı bilimsel bir ölçüt olamaz.
İşlevselci yaklaşımı ortaya koyan William James, bilinçli deneyimin tek ve kalıcı bir kalıbı olduğu konusunda Wilhelm Wundt ile hemfikir değildi.
James, Darwin’in doğal seçilim kuramından etkilendi. Bu kurama göre, “ortam/doğa/çevre koşullarına en uyumlu canlı hayatta kalır ve genetik devamlılığını sürdürür. Bir özellik canlının ne kadar yararınaysa o kadar kalıcı biçimde gelecek nesillere aktarılır.“
Doğal seçilim kuramından yola çıkan James, “bilinç, bugüne kadar gelecek nesillere aktarıldığına göre bir işlevi vardır” sonucuna vardı.
3- Bütüncülük (Gesfalt)
Bütüncü yaklaşıma göre bir bütün, onu oluşturan parçaların toplamından çok daha fazlasıdır.
Algılama ve duyumsama gibi psikolojik olaylar daha küçük parçalara ayrılamaz ancak buna rağmen doğru şekilde anlaşılabilir.
Bu durum öğrenme, bellek, problem çözme ve diğer düşünme süreçlerine genellenebilir.
Bu yaklaşımı birkaç örnekle somutlaştıralım:
Piksel Örneği
Aşağıdaki görsele baktığımızda 3 farklı renkteki piksellerin oluşturduğu bir kalp resmi görmekteyiz.
Eğer bu resmi piksellerine ayırsaydık “x adet kırmızı piksel, y adet siyah piksel ve z adet gri piksel” elde edecektik. Tek başına hiçbir anlam ifade etmeyen bu pikseller bir araya geldiğinde anlamlı bir bütün oluşturularak kalp resmi elde edilmiştir.
Sözcük Örneği
“KİTAP” sözcüğünü ele alalım. Kitap dendiği zaman “içerisinde yazı yer alan karton kapaklı nesne” hemen zihnimizde canlanacaktır.
Zihnimizde kitap canlanmasını sağlayan şey, sözcüğü oluşturan harfler değil, harflerin uygun dizilimle bir araya gelerek oluşturduğu anlamlı bütündür.
Tek başına seslendirildiğinde hiçbir anlam ifade etmeyen harfler bir araya geldiğinde anlamlı bir sözcük oluşmaktadır.
Psikolojide bütüncülük yaklaşımı aynı mantıkla bilinci oluşturan unsurların parçalara ayrılmadan bir bütün olarak incelenmesi gerektiğini savunsavunmaktadır.
4- Psikodinamik
Psikolojik yaklaşımlar arasında en popüler olanlardandır.
Psikodinamik yaklaşıma göre psikoloji bilinç dışı unsurlara odaklanmalıdır.
Çoğunlukla Sigmund Freud‘un düşüncelerini içerir.
Psikoloji bilimi denince çoğumuzun ismine aşina olduğumuz Freud, psikolojiyi “bilinçaltı” ve “psikoanalitik teori” kavramlarıyla tanıştırdı.
Bu bağlamda psikodinamik yaklaşımı anlamak için “PsikoDinamik” sözcüğünün kelime anlamına bakmalıyız.
Psiko + Dinamik
Psiko: ruhsal, bilişsel, zihinsel, psikoloji ile ilgili
Dinamik: devinimsel, hareketli, etkin, her an değişebilen
Dinamik sözcüğü sözlükte yukarıdaki anlamlara gelmektedir.
Psikodinamik sözcüğü içerisinde ise “birbirini karmaşık bir şekilde etkileyen unsurlar barındıran yapı, karmaşık düzen” anlamına gelmektedir.
Freud, bilinçli deneyim ve düşüncenin çok daha derinde yer alan çeşitli unsurların etkisiyle yönlendiğini düşünüyordu. Bu durumu “bilinçaltı” kavramıyla tanımlamıştı.
Bilinçaltı
Freud’a göre tam olarak resimdeki gibidir. Bilinçaltı, davranışlarınıza yön veren perde arkasındaki unsurdur.
Psikodinamik yaklaşıma göre bilinç ve davranışlar ancak bilinçaltından gelen etkilerle anlaşılabilir.
Psikoanalitik Teori
Freud’un bu düşünceler doğrultusunda geliştirdiği psikoanalitik teoriye göre: “kişilik, motivasyon ve ruhsal hastalıkların temelinde bilinçaltı yer almaktadır”.
Psikoanalitik teori, Psikanaliz kavramını doğurmuştur.
Psikanaliz: insan davranışları ve bilinç dışı unsurlar arasındaki bağlantının çözümlenmesidir.
5- Davranışçılık (Behaviorism)
Davranışçılık, psikodinamiğin aksine somut bir bakış tarzını temel almaktadır.
Yaklaşımın öncüleri Watson ve Skinner‘a göre;
Bilinç konusu tamamen gözardı edilmeli ve gözlemlenebilen davranışa odaklanılmalıdır.
İspatı olmayan şeyler psikoloji literatüründe yer almamalıdır. Psikoloji, pozitivist bir yaklaşıma sahip olmalıdır.
Davranışçı yaklaşım ilginç deneylere sahne olmuştur. Davranışçılığın öncülerinden Ivan Pavlov ve Watson‘ın yaptığı deneyler bunların en bilinenidir.
Pavlov’un Köpek Deneyi
Köpeklerin et görünce salya salgılamaları bir reflekstir.
Pavlov denek olarak seçilen köpeğe düzenli olarak et verir. Ancak eti verirken her seferinde bir yandan zil çalar. Bir süre sonra et vermeyi kesmesine rağmen zili çalınca köpeğin salyası akmaya başlar.
Bu duruma “klasik koşullanma” denir. Köpek zil çalınca et verileceğine koşullanmış ve salya refleksi geliştirmiştir.
Watson’ın Küçük Albert Deneyi
Albert, tavşanlardan korkmamaktadır. Tavşan dizinin üstüne de çıksa herhangi bir tepki vermemektedir.
Watson, tavşan Albert’ın yanına her geldiğinde yüksek bir ses çıkararak Albert’ı ürkütür. Bir süre sonra Albert, herhangi bir gürültü olmasa dahi tavşanı gördüğünde irkilmeye başlar.
İrkilmesine yol açacak bir ses olmasa bile davranışsal olarak aynı tepkiyi vermektedir.
Watson ve Pavlov bu tür deneyler sonucunda davranışçılığın psikolojide tek gerçek olduğunu düşünüyorlardı. Bütün davranışların “Uyarıcı-Tepki” ve “Ödül-Ceza” ilişkisi içerisinde olduğu sonucuna vardılar.
6- İnsancıl (Humanistic)
İnsancıl yaklaşım, davranışlar üzerinde özgür iradenin etkili olduğunu ve “kendini gerçekleştirme” ekolünü savunmaktadır.
Yaklaşımın temsilcileri Rogers ve Maslow‘a göre;
Kişi sahip olduğu özgür irade doğrultusunda bir potansiyel taşır. Bu potansiyel kişisel gelişimin zirvesidir. Bu potansiyeli tamamen ortaya çıkarmak “kendini gerçekleştirmek” olarak ifade edilir.
İnsancıl yaklaşım, psikodinamik ve davranışçı yaklaşımların zıttıdır. Davranışın derinden(bilinçaltı) veya çevreden(uyaran) gelen birtakım etkilerle yönlendirildiğini reddeder. Birey, davranışlarını özgür iradesiyle belirlemektedir.
Dolayısıyla,
İnsancıl yaklaşıma göre bir kişinin davranışlarını anlamak ve çözümlemek için önce onun sahip olduğu benlik algısını çözümlemek gerekir.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Yaklaşımın en tanınmış temsilcisi Abraham Maslow‘dur.
Maslow, birbirinden daha öncelikli olan bir dizi ihtiyaçla bir ihtiyaçlar hiyerarşisi oluşturmuştur.
Piramit şeklinde gösterilen bu sisteme göre kişi, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaçları giderme çabasına girmez.
Psikologların yapması gereken ise, kişinin en üst basamaktaki “kendini gerçekleştirme” aşamasına ulaşmasına yardımcı olmaktır.
7- Bilişsel (Cognitive)
Bilişsel yaklaşımda, davranış kişinin aktif bir şekilde analiz ettiği ve eyleme yansıttığı deneyimler olarak tanımlanır. Bu deneyim, çevreden gelen herhangi bir uyarıcı sonucunda ortaya çıkabilir. Uyaranlar sonucunda deneyimlenen his ve düşünceler davranışı şekillendirir.
Başlıca temsilcileri Piaget, Chomsky ve Miller‘dir.
Davranış üzerinde düşüncenin etkili olduğu öne sürüldükten sonra beyinde düşüncenin nasıl ortaya çıktığı sorusu gündeme gelmiştir. Düşüncenin zihinde nasıl işlendiği ve depolandığı incelenmelidir.
Bu bakış açısı sinirbilimcileri de harekete geçirmiş ve düşüncenin beyindeki serüveni fiziksel olarak incelenmeye başlanmıştır. Zihinsel aktivite anındaki beyin ve sinir sistemi ilişkisi merak konusu olmuştur.
Bilişsel yaklaşım; hafıza, karar verme, problem çözme, zeka, dil gelişimi, algı ve düşünme süreçlerinin incelenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Bu açıdan psikojik yaklaşımlar arasında, pozitivist bir bakışa sahiptir.
8- Sosyokültürel
Sosyokültürel yaklaşımda, davranışın oluşumu sosyal ve kültürel unsurlarla açıklanır.
Yani davranış üzerinde, kalıtımdan çok sosyal ve kültürel çevre etkilidir.
Kişinin bulunduğu sosyal ortamdaki, “kişilerarası etkileşim” ve davranışların çözümlemesine çalışılır.
Sosyokültürel yaklaşıma sahip psikologlar; Allport, Asch ve Lewin‘dir.
Asch Deneyi
Asch bir grup deneğe iki kart göstermiştir. Kartlardan birinde tek çizgi, diğerinde 3 adet farklı boyda çizgi vardır. Bu üç çizgiden birinin boyu, tek çizgi yer alan karttakine daha yakındır.
Deneklere 3 çizgi yer alan karttaki hangi çizginin tek çizgili karttakine benzediği sorulur. Hepsi aynı odada bulunan deneklerin sadece birkaçı gerçek denektir. Diğerleri Asch’ın asistanlarıdır. Asistanların çoğunluğu kasıtlı olarak yanlış cevap verirler. Bunu gören gerçek denekler yanlış bile olsa çoğunluğun cevabına katılırlar.
İnsan davranışı üzerinde topluluğun etkisini ortaya koymayı amaçlayan bu deney birçok kişiyi etkilemiştir.
9- Evrimsel
Evrimsel yaklaşım, biyolojik evrimin psikoloji ile bağlantısını ortaya çıkarmaya çalışır.
İnsan davranışı ve düşüncelerinin evrimsel süreçteki olayların eseri olabileceği ihtimali üzerinde durulur.
Davranışların çoğu, insan atalarının yaşadığı ortam ve çevreye karşı geliştirdiği düşüncelerin mirasıdır.
Psikolojik Yaklaşımlar neyi amaçlıyor?
Psikolojik yaklaşımlar hakkında buraya kadar geldikten sonra bazı anahtar noktaları belirtmek yararlı olacaktır.
- Psikolojik yaklaşımlar birbiriyle ilişkili veya ilişkisiz olabilir.
- Her yaklaşım aynı konuya dair olmayabilir.
- Psikolojik yaklaşımlar, temel sorulara verdikleri cevaplarla farklılaşırlar.
Davranışa yön veren çevre mi, kalıtım mı?
Davranış bilincin mi, bilinçdışının mı eseridir?
Gözlenebilir davranışlar mı, içsel zihinsel süreçler mi? Psikoloji hangisine odaklanmalıdır?
Davranışı özgür irade mi belirler, irade dışı alan mı?
Davranışta kişisel özellikler mi etkilidir bireylerin ortak özellikleri mi?
Psikolojik yaklaşımlar konusunda aklınızda kalan noktaları anlamak için diğer yazılarımızı okuyabilirsiniz 🙂