Kurtlar vadisi izleyicileri arasında her zaman dizinin en iyi sezonunun hangisi olduğu tartışmaları döner. Çoğu izleyicinin favorisinin 97 bölümlük ilk Kurtlar vadisi olduğu sabittir. Bunu Youtube’daki Kurtlar vadisi bölümlerinin yorumlarında rahatça görebilirsiniz.
Ancak Kurtlar Vadisi Pusu’nun bir sezonu var ki, izleyiciler arasında ilk 97’ye rakip olarak gösterilebilen tek sezondur…
İzleyicilerin çoğu ilk 97 bölümü daha çok sevdiğini belirtse de “Kurtlar Vadisi ilk 97 bölüm vs İhtiyarlar sezonu” karşılaştırmasının son derece yapılmaya değer bir karşılaştırma olduğunu düşünüyorum. Gelin bu başa baş karşılaştırmayı birlikte yapalım. Ayrıca bu karşılaştırmada sizin hangi tarafta olduğunuzu ve düşüncelerinizi yazının sonundaki yorumlar kısmında belirtmeyi unutmayın. Kurtlar vadisi izleyicileri olarak birbirimizin fikirlerini görmek heyecan verici olacaktır 🙂
Oldukça zevkli olacağını düşündüğüm bu karşılaştırmayı yaparken ele almak istediğim 2 unsur var:
- Oyunculuk
- Senaryo
Her iki unsurun da bir dizinin kalitesini belirleyen son derece önemli unsurlar olduğu aşikardır. Çoğu izleyici ilk 97’yi daha çok sevdiği için karşılaştırmaya ilk 97 bölümden başlayalım.
Kurtlar vadisi İlk 97 bölüm
Aralarında usta tiyatro oyuncularının bulunduğu bir oyuncu kadrosuna sahip olan ilk 97 bölüm, bünyesinden bir çok sinema filmi çıkaracak olan ve neredeyse 15 yıla yayılacak olan dev bir dizinin temellerinin atıldığı bölümlerdir. İlk 97 bölüm oyuncuları için “Şampiyonlar ligi” tanımını kullanmak yanlış olmayacaktır.
Gerçek: Kurtlar Vadisi’nin ilk 97 bölümünde atılan temellerin üzerinde, sinema filmleri de olan ve neredeyse 15 yıla yayılan dev bir dizi yükselmiştir.
Oyunculuk
“İlk 97’de senaryo mu yoksa oyunculuk mu daha öndeydi?” diye sorarsanız ben kesinlikle “oyunculuk” derim. Hatta dizinin bu kadar köklü bir hale gelmesinin ve ilk 97’nin Türk televizyonculuk tarihine geçmesinin altında yatan kilit öge özellikle bazı sahnelerdeki oyunculuğun muhteşem ağırlığıdır. Dizinin tamamı boyunca oyunculuklar çok iyi olsa da bazı sahneler var ki bu sahnelerde oyunculuk zirveye çıkmış ve bu sahneler tüm izleyicilerin hafızalarına kazınmıştır.
1-) “Süleyman Çakır İstanbul’un sefiridir, biat edin!”
Kurtlar Vadisi’nin en ünlü sahnelerinden belki de en ünlüsü… Polat&Çakır ikilisinin kestiği büyük raconla birlikte İstanbul’un yeraltı dünyasının en tehlikeli gruplarından Cerrahpaşalılar’a savaş açtığı anlar…
Bu sahneyi bu kadar gerçekçi yapan unsurlardan biri, Polat’ın kafasını kestiği Cerrahpaşalı Metin’in laubali ve otorite tanımaz hareketleridir hiç şüphesiz. Bir oraya bir buraya salladığı elindeki tesbih ve konuşma esnasında Çakır’la dalga geçtiği anlarda “asi” rolünü hakkıyla oynamasıyla izleyen herkesin kafasının neden kesildiğini anlamasını sağlamıştır.
2-) “Ben senin anan mıyım!”
İlk 97’yi “İlk 97” yapan şeylerden biri kesinlikle Laz Ziya-Testere Necmi çekişmesidir. Bu konuda tüm okuyucuların bana katılacağına eminim. Dizi boyunca kesilen en ağır raconlar yine konseydeki en ağır rollere(Silah kaçakçısı ve Silahlı güç) sahip bu 2 karakterin arasında gerçekleşir.
Bu muazzam raconlardan biri Laz Ziya’nın Testereye kestiği;
Ulaaan!
Ben senin anan mıyım, üstündeki adam mıyım ki gözümün içine bakarak beni tehdit edeceksin!
Bir dee utanmadan özür bekleyeceksin!... Haaa?!
raconudur. Bu racon diziyi bile aşarak diziyi hiç izlememiş olan insanlar tarafından bile bilinirlik kazanmıştır. Laz Ziya’nın faltaşı gibi açılan gözleri, yüz ifadesi ve testereye bakarkenki mimikleriyle gerçekten Vadi tarihine altın harflerle kazınan bir oyunculuk söz konusudur.
3-) “Ben oyun oynamam Ziya Bey!”
Laz Ziya-Testere Necmi raconlarından bir diğeri olan bu sahnede Testere Necmi, Laz Ziya ve Hüsrev ağanın kellesini konseyden istemektedir. Başta Testere Necmi’nin ihanet delili olarak ortaya koyduğu elindeki belgelerle Laz Ziya’yı köşeye sıkıştırması, üstünlük elde ederek barondan kelle istemesi ancak sonrasında ise sehemin mallarını taşıyan Şanslı-S gemisinin yakalandığı haberinin gelmesiyle kendisinin ihanet suçlamasıyla karşı karşıya kalarak en üstten en alt noktaya aniden düşmesi…….. Ve sahnede kesilen diğer raconlarla birlikte en sonda Laz Ziya’nın konseye 24 saat vermesiyle Kılıç’ın kapanan çakısının sesi… Tüm detaylarıyla oyunculuğun zirveyi gördüğü bir sahnedir. Özellikle de Laz Ziya’nın barona “Bana haini verin” derken bakışlarını Testere’ye yöneltmesi mükemmel bir oyunculuk detayıdır.
4-) “Kurtlukta düşeni yemek kanundur”
Yüce baron Sayın Karahanlı’nın oyunculuğu ilk 97’nin bel kemiğidir. Sayın Karahanlı’nın sahip olduğu aristokrat kişilik ve her şeye hükmeden hakim yaklaşımları gerçek bir baron imajı çizerek baronun gücünü seyirciye sonuna kadar hissettirmiştir. Baron konseyin başında bulunduğundan dolayı pozisyonu itibariyle racon kesmez, ama hüküm verir. Verdiği unutulmaz hükümlerden birisi ise kendisine baş kaldıran Hüsrev Ağa’yı, Kılıç’a “kılıçla” öldürterek söylediği;
Kurtlukta düşeni yemek kanundur
sözüdür. Tam bu sözü söylerkenki bakışları ve yüz ifadesi görselde görüleceği üzere verdiği hükmün hissiyatını yansıtmaktadır. Zayıf düşeni yiyerek gücüne güç katan baron bu sahnede aynı zamanda kişiliğini de seyirciye aktarmaktadır.
5-) “Ulan Aslan değil Çakal bu Esaatt!”
İlk 97’nin simgeleşmiş şahsiyetlerinden birisi hiç şüphesiz Doğu Eşrefoğlu’dur. Aslında Doğu Beyin oyunculuğunu tek bir sahneyle sınırlamak mümkün değildir. Çünkü kendisi oynadığı her sahnede “Devlet adamı” rolünün ağırlığını bizlere hissettirmiştir. Adamın yürüyüşü bile bir ağırlığa sahiptir. Her zaman ağır yürür, asla acele etmez.
Doğu Beyin en akılda kalan sahnelerinden birisi Aslan Akbey hakkındaki gerçekleri öğrendiği ve bu gerçeklere dair yorumlarını hemen aynı anda yaptığı sahnedir. Aslan Beyin Efe’yi kaçırıp devlet görevlisi yapması ve KGT’ye bir numaralı ajan olarak sokmasıyla ilgili şunları demiştir:
Aslan bir çocuk kundaklıyor, yetimhaneye binbir tembih çocuğu veriyor.
Çocuğun adı Ali Candan. KGT'ye bir numara olarak giriyor. Ali Candan trafik kazasında öldü diye kayıtlara düşülüyor, mezarından çıkan kemikler ölmediğini söylüyor.
Ulan Aslan değil Çakal bu Esaat! Karahanlı'yı devlete düşman edip, oğlunu devlet görevlisi yapmış. bunu benden de saklamış, devletten de saklamış. Yazıklaaarr olsun!
Bu sahneyi hafızalarımıza kazıyan şey sadece, resimlerde göreceğiniz, Doğu Beyin bu sözleri söylerkenki harika mimikleri ve oyunculuğu değildir. Bu sahneyi hafızamıza kazıyan bir diğer önemli nokta, Doğu Beyin Aslan Bey hakkında söylediği bu sözlerin verdiği mesajdır.
Dizinin temel hikayesini oluşturan “Efe Karahanlı’nın Aslan Akbey tarafından kaçırılması” hadisesine Doğu Bey’in bu şekilde yaklaşması seyircileri ikiye bölmüştür. Bazı izleyiciler Aslan Bey’in yaptığı şeyi savunurken bazı izleyiciler Doğu Beyin sözlerine hak vermekte ve Aslan Beyi “devletin gücünü kullanıp çocuk kaçıran kötü bir adam” olarak tanımlamaktadır. Dizinin üzerinden yıllar geçse de bu tartışmalar hala sürmektedir… Bu tartışmada kendi düşüncelerinizi yazının en sonundaki yorumlar kısmında belirtebilirsiniz.
6-) “Buraya gelme sebebim, geleceğiniz yeri göstermektir”
Daha diziye girdiği ilk anda cenazeye gelip herkese racon keserek bütün konseyi karşısına alan “Kirve” karakteri diziye bomba gibi girmiştir. Silahlarını gizleme gereği bile duymayan pervasız adamlarıyla cenazeyi bir nevi basıp defnedilen mezarın üzerine mermi atarak racon kesen Kirve’nin bu raconu “Mermi raconu” olarak tarihe geçmiştir.
Kirve konseyi karıştırarak birbirine düşürüp yok etmeye çalışan bir dış güç rolündedir. Ve bu rolü hem kestiği raconlarla hem de oyunculuğuyla çok güzel şekilde canlandırmıştır.
Senaryo
İlk 97’yi senaryo açısından ele aldığımızda maalesef oyunculukta gördüğümüz mükemmel kaliteyi göremiyoruz. Bu konuda bana katılmayanlar olsa da onların senaryodaki bariz açıklarla ilgili ne düşündüklerini merak etmiyor değilim.
İlk 97 senaryosunda özellikle bazı anlamsız olaylar vardır ki senaryonun bu açıklarını göz önüne aldığımızda senaryonun tırt olduğunu söylemek mümkündür.
1-) Karahanlı’nın Polat’a DNA testi yapmayı akıl edememesi
Dizi boyunca aristokrat ve her şeye hükmeden karakteriyle öne çıkan yüce baron “Polat acaba benim oğlum mu?” diye şüphelenmesine rağmen bir türlü Polat’a DNA testi yaptırmayı akıl edememiştir.
Açıkçası burada yüce barona yakışmayan bir akılsızlık söz konusudur. Baronun bunu akıl edemesi bir yana dursun, Elif Eylül yaptırdığı DNA testinin sonucunu tam da baronun ölüm haberini alırken öğrenmiş ve Ali Candan’ın baronun oğlu olduğunu ispatlamıştır.
2-) Kılıç’ın kendini Nizamettin’e öldürtmesi
Konseyin 2. adamı olan ve Sayın Karahanlı’nın güvenliğinden bizzat sorumlu olan Kılıç vadinin en büyük kurtlarındandır. Dizi boyunca üzerinde siyah bir gömlekle görülür. Süleyman Çakır’ın ölümü üzerine gece geç saatte Laz Ziya’nın Karahanlı’nın evine geldiği sahnede görüleceği gibi baron uyurken bile Kılıç hep ayaktadır.
“Kılıç” lakabını alacak kadar keskin ve her zaman tetikte olabilecek kadar kurt olan Kılıç, ilerleyen bölümlerde Nizamettin’in kendisine saklanması için bir adres vermeyi teklif etmesi üzerine şunları söylemiştir:
Kurt ovaya inip havaya pus çöktüğünde,
Kurt değil kurda, attığı adıma bile güvenmez.
İnsanlara güvenmemeyi böylesine iyi öğrenmiş bir karakterin oldukça kritik bir anda elindeki çakıyı Nizamettin’e vermesi ve kendini öldürtmesi ne kadar gerçekçi? Hem de ne için, bir tane puro için… Üstelik Nizamettin tam da şu sözleri söylerken;
Nizamettin: Peki ya Polat sana reddedemeyeceğin bir teklif yaparsa?
Kılıç: Ne gibi?
Nizamettin: Beni öldürmek gibi.
İlk 97 senaryosunun saçmaladığı anlardan birisi Kılıç gibi kurt bir karakterin maalesef böylesine basit bir şekilde öldürülebilmesidir.
3-) Karahanlı’nın kendi konseyinin üyelerini birbirine düşürmesi
Dizinin en ihtişamlı raconlarının kesildiği ve Türkiye milli gelirinin yarısına yakın bir parayı kontrol eden Kurtlar Konseyi, Türkiye’de mafyanın tepesinde bulunan, yeraltı dünyasında illegal işlerle uğraşan ve uluslararası ilişkilere de sahip olan derin bir örgüttür. İlk 97’nin temel hikayesi, devletin gizli bir birimi olan KGT’nin Aslan Akbey tarafından yönetilen bir operasyonla bu konseyi çökertmesidir.
Dizi boyunca Aslan Akbey konseyi çökertmek için bir çok operasyon düzenlemiştir. Ancak ne hikmetse Aslan’ın yaptığı hiçbir operasyon konseye Karahanlı’nın kendisinin verdiği zararlardan daha büyük bir zarar verememiştir. Öyle ki baron Karahanlı, konseyin en önemli üyelerinden olan Testere Necmi, Laz Ziya ve Hüsrev Ağayı bulduğu her fırsatta birbirine düşürmüştür. Yani resmen kendi konseyinin kuyusunu bizzat kazmıştır.
Çökertilmesi için devletin gizli bir operasyon başlatma gereği duyduğu ve gerek bağlantılarıyla gerek de yaptığı işlerle son derece güçlü ve önemli olan bu konseyin, kendi baronu tarafından birbirine kırdırılması anlaşılabilir bir olay değildir. Bu durum ilk 97 senaryosunu komik hale getiren anlamsızlıklardan biridir. İnsan diziyi izlerken “bu konsey böyle hep birbirine düşüyorsa 30 yıl nasıl ayakta kalmış” demeden edemiyor açıkçası…
İhtiyarlar sezonu (Pusu 7. sezon)
Gelelim Kurtlar Vadisi serisinin en sürükleyici senaryosuna sahip olduğunu düşündüğüm sezonuna… “7. Sezon – Namıdiğer İhtiyarlar sezonu”
Senaryo
Pusu’nun 7. sezonunda oyunculuktan ziyade senaryonun sürükleyiciliği ve çözülmesi güç gizemi ön plana çıktığından dolayı değerlendirmeye senaryodan başlamak istiyorum.
1-) Memati Baş suikasti üzerine kurulan derin komplo
İlk 97 bölümde de oldukça kritik bir pozisyona sahip olan, ilerleyen süreçte Polat’ın sağ kolu unvanını da aşarak gerçek bir can dostu olmayı başaran ve alemde de büyük nam sahibi olan Memati Baş’ın ölümü üzerine kurulan derin bir komplodan bahsediyoruz…
7. Sezon henüz başlangıç anından itibaren seyirciyi ekrana kilitliyor ve izlemek için çok sebep veriyordu. Zira ilk 97 bölümden farklı olarak 7. Sezon sıfırdan başlayan bir dizi değildi. Onun öncesinde 6 sezonluk pusu geçmişi ve Kurtlar vadisi’nin ilk 97 bölümünde oluşturulmuş köklü bir geçmiş yatıyordu. İlk 97 için hani hep şu denir ya “keşke konseydekilerin geçmişini ele alan bir film/dizi çekilse ve özellikle konseyin 30 yıllık geçmişiyle birlikte kuruluş süreci ve Karahanlı’yla Aslan Akbey’in Kıbrıs’ta yaşadıkları anlatılsa”.
İşte Pusu’nun 7. sezonu seyircinin arzuladığı böylesine bir geçmiş hikayesine sahipti. Polat ve Memati’nin can bağının nasıl oluştuğu, onları bir araya getiren kaderdeki yol ayrımları ve birlikte verdikleri mücadeleler dahil olmak üzere her şey, önceki sezonlarda seyirciye aktarılmıştı. Yani sezonun temel hikayesini oluşturan neredeyse tüm karakterlerin geçmişi seyirci tarafından biliniyordu. İlerleyen paragraflarda anlatacağım üzere bu duruma Aksaçlı Adil Eşrefoğlu gibi yönetim kadrosundaki kilit isimler de dahildi.
Şu bir gerçek ki;
Polat, Memati'nin ölümünden sonra kimse için böyle ağlamadı,
Kimsenin intikamının peşine böylesine düşmedi...
2-) Polat’ın hayatının hatası: Aksaçlıyı sorgulamak
Memati’nin ölümünden sonra Polat’ın dengesini yitirmesiyle birlikte görevden alınmasına kadar giden süreç nihayetinde çok büyük bir hata yapmasıyla sonuçlanmıştır.
Memati Baş suikastine paralel olarak düzenlenen Aksaçlı suikasti sorasında göreve gelen yeni Aksaçlı Adil Eşrefoğlu‘dur. Adil Bey’in Ömer Baba’ya ok hediye etmesi1önceki aksaçlı okla öldürüldü ve Polat’ı görevden alıp yerine Mete Aymar gibi CIA uzantılı kişileri göreve getirmesi gibi olaylar, Memati Baş ve Aksaçlı suikastlerini Adil Bey’in yaptığını düşündürmüştür. Bu düşünce yalnızca Polat’ın değil seyircinin de zihinlerinde canlanmıştır.
Sonuç olarak aksaçlı sorgusunda Adil Bey’in masum olduğunun anlaşılması ile Polat hayatının hatasını yaptığını farketmiştir. Öyle ki bu hatadan sonra ihtiyarlar heyeti tarafından sonu ölüm olan bir göreve yollanarak cezalandırılmıştır:
Aksaçlı: Polat Alemdar, sana ölürken bile bu vatana hizmet etme fırsatı sunuyorum! Bununla da ilgilenmiyor musun?
Polat: Benim şerefli ölüme ihtiyacım yok, ama vatana hizmet etmek için yapmayacağım şey de yok.
Aksaçlı: Öyleyse vatan için, sonu ölüm olan bir görevi reddetmezsin...
3-) Vadinin gizemli kahramanı: Maskeli fedai
Polat Alemdar’ın Suriye’de ölmek için gönderildiği görevde yanarak ölmesi sonrasında Puslu Vadiye inen ve birilerinin planlarını altüst eden gizemli bir kahraman… “Maskeli Fedai”
Maskeli Fedai, ihtiyarlar heyetindeki hainin bulunması için vadiye sürülen ve aksaçlının emriyle son derece örtülü operasyonları yürüten kimliği bilinmeyen bir kişidir. Yürüttüğü bütün operasyonlarda, Memati Baş suikastini düzenleyen ve sonrasında kullanıldığını farkedip kendisine bu emri verenlerden intikam almak isteyen Erkan’la beraberdir.
Özellikle heyet üyesi Faruk Bey’in sorgusu gibi operasyonlarda konuşmaları hep Erkan yapar. Maskeli Fedai hiç konuşmaz. İlerleyen bölümlerde Maskeli Fedai’nin kim olduğu ortaya çıkmıştır.
Ayrıca Maskeli Fedainin olduğu sahnelerde çalan ve karakterle harika bir uyum sağlayan “Maskeli Fedai Müziği” izleyiciler tarafından büyük beğeni toplamıştır. Maskeli fedai müziği ilk kez 177. bölümde çalmıştır.
4-) Bir türlü ulaşılamayan hain: Sencer Bey
Sezonun en başından beri hep Polat’ı destekler görünen ihtiyarlar üyesi Sencer Bey’in hain olabileceği diziyi izlerken gerçeklerin ortaya çıktığı ana kadar kimse tarafından tahmin edilememiştir. Yürütülen o kadar operasyon, Polat Alemdar’ın uğruna aksaçlıyı sorgulamak için ödediği bedeller vesair her şeye rağmen son ana kadar heyet içerisindeki asıl hainin kim olduğu anlaşılamamıştır.
İhtiyarlar sezonunda esasen, Aksaçlı ve Memati Baş’ı öldürerek heyeti ele geçirmek ve devletin dış politikasını batı eksenine doğru kaydırarak değiştirmek isteyen heyet üyesi Sencer Bey’in amaçlarına ulaşmak için kurduğu derin komployu ve bunun sonuçlarını izleriz. Sencer Bey öyle muazzam bir plan yapmış ve kendisini öylesine gizlemeyi başarmıştır ki bırakın seyirciyi, kendisinin emriyle Memati Baş suikastini düzenleyen Erkan bile emri gerçekte kimden aldığını son ana kadar öğrenememiştir.
Dizinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen Sencer Bey’le ilgili hala süren tartışmalar ise karakteri önemli hale getiren bir diğer özelliktir. Sencer Bey en başından beri Türkiye’nin Batı bloğunda yer alması gerektiğini savunan ve yaptığı her şeyi bu amacı gerçekleştirmek için yapan bir heyet üyesidir. Ancak dizide bir “hain” olarak gösterilmiş ve Aksaçlı ile Memati Baş’ı öldürtmesi gibi olaylar nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
Ancak 7. sezonun yayınlandığı tarihten günümüze kadar Türkiye’nin gerek ekonomik gerek politik olarak geldiği nokta göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin aslında Batı bloğunda yer alması gerektiği ve ülke menfaatlerinin bunu gerektirdiği hususlarında Sencer Bey’e katılarak, “Sencer aslında davasında haklı, onun hain olarak gösterilmesi tamamen politik…” yorumunda bulunanların seyirciler arasındaki sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Açıkçası benim de Sencer Bey’le ilgili görüşüm bu yöndedir…
5-) İhtiyarlar heyetinin tapınakçılar tarafından deşifre edilmesi
İhtiyarlar heyetinin içindeki hesaplaşma sonrasında saha elemanı olarak Özbekistan’ta tutulduğu hapishaneden Türkiye’ye getirtilen eski ordu mensubu Poyraz, Polat Alemdar’ı ele geçirir. Ancak kendisini hapishaneden kurtarıp Türkiye’ye getirten Sencer Bey’in de düşmesiyle birlikte Poyraz, güç hırsı nedeniyle ihtiyarlardan daha büyük bir güç aramaya başlamıştır. Bu güç arayışının eseri olarak Polat Alemdar’ı kızıyla tehdit eden Poyraz buna karşılık olarak dünyayı yöneten gizli örgüt “Tapınakçılar”a nasıl ulaşacağını Polat Alemdar’dan öğrenmiştir.
Poyraz’ın Tapınakçıların saflarına geçmesiyle birlikte, Sencer Bey’in yönetimi ele geçirmek adına kurduğu komplo çok farklı bir yöne evrilerek geniş bir kapsama ulaşmıştır. Tapınakçıların Poyraz’dan aldıkları bilgiler sayesinde İhtiyarlar heyetini deşifre ettiği andan itibaren dizide Tapınakçılar-İhtiyarlar mücadelesi başlamıştır. Bu mücadele, deşifre edilen ihtiyarlar heyetinin tüm üyelerinin infaz edilip yerine yeni üyelerle yeniden tekamül etmesiyle ilgilidir.
6-) Yeni heyetin oluşması ve sırrı korumak için Polat’ın infaz edilmesi
2000 yıllık bir teşkilat olan İhtiyarlar heyetinin deşifre olmasıyla birlikte heyetin gizli güvenlik mekanizması devreye girmiştir. İhtiyarlar heyetinin yeniden oluşmasını engellemek için bu mekanizmanın harekete geçmesini önlemeye çalışan Tapınakçılar, Poyraz’la birlikte bir çok operasyon düzenlemiştir. Ancak Polat Alemdar’ın akıllıca hamleleri sayesinde yeni heyetin tekamül etmesi sağlanmış ve deşifre olan heyetin tüm üyelerinin infaz edilmesiyle birlikte her şey bittiğinde, sıra sırrı bilen son kişinin infaz edilmesine gelmiştir:
Polat: Heyetin geleceği güvence altına alındı. Düşmanlarımız bir asırdan sonra ilk kez bize bu kadar yaklaştılar. Ama siz bunun üstesinden gelmeyi başardınız...
Kitap yeniden kilitlendi, yeni heyetin gizliliği sağlandı.
Akif: Sırrı bilen bir kişi kaldı...
Ve Polat Alemdar, heyetin gizliliğiyle sırrın güvenliğini sağlamak amacıyla infaz edildi!
Oyunculuk
İhtiyarlar sezonu sürükleyici senaryosuyla öne çıksa da aynı zamanda bu muazzam senaryoyu desteklemeye layık olan harika oyunculuklara da sahne olmuştur. İhtiyarlar sezonunda oyunculuğuyla öne çıkan karakterlere bakalım.
Adil Eşrefoğlu
Aksaçlı suikasti sonrasında heyetin başına geçen yeni aksaçlı Adil Eşrefoğlu’dur. Polat Alemdar tarafından sorguya alındığında, ilk 97 bölümdeki “Doğu Eşrefoğlu” karakterinin kardeşi olduğunu ve Kurtlar Vadisi operasyonunu kardeşi Doğu Bey’le birlikte tasarladığını öğrendiğimiz Adil Bey, gerçekten ihtiyarlar heyetine yakışır bir oyunculuk sergileyerek “derin devlet adamı” rolünü izleyiciye sonuna kadar hissettirmiştir.
Polat Alemdar
Polat Alemdar’ın 7. sezonun başından itibaren dikkat çeken özelliği saç stilindeki değişimdir. İlk 97 bölümün başlarında görülen ve birçok seyirci tarafından sevilen saç stiliyle Polat’ın karizması 7. sezonda daha da artmıştır.
Ayrıca Memati Baş’ın ölümü sonrasında gittikçe Memati gibi fevrileşen ve intikam almak için hiçbir otoriteyi tanımaz hale gelen başrol karakteri Polat Alemdar, 7. sezonda gerek mimikleriyle gerek tarzıyla seyirciyi ekrana bağlayan bir oyunculuk sergilemiştir.
Kara
6. sezonda diziye dahil olan ve derin devletin oldukça derin bir karakterini canlandıran “Kara” karakteri, olaylara bakış açısı, derin geçmişi ve psikopatça adam konuşturma teknikleriyle muhteşem bir oyunculuk sergileyerek 7. sezonun kalitesini artıran önemli rollerden biri olmuştur.
Kara, Memati Baş’ın ölümünden sonra Polat’a “Usta” diyen ilk kişidir.
Abdülhey Çoban
Nasıl ki Polat Memati’nin ölümünden sonra gözü intikamdan başka bir şey görmeyen ve intikam için yaşayan biri haline geldiyse aynı şekilde Polat Alemdar’ın ölmek için gönderildiği Suriye’deki görevde öldürülmesi sonucunda Abdülhey Çoban da intikam peşine düşmüştür.
Polat’ı Suriye’ye İhtiyarlar gönderdiği için Polat’ın ölümünden İhtiyarlar heyetini sorumlu tutan Abdülhey, Polat ve Memati’den sonra ekibin öne çıkan karakteri olarak intikam peşine düşmüştür. Öyle ki Sencer’in hedef göstermesiyle birlikte heyet üyesi Eşref Bey’e bile sıkma girişiminde bulunmuştur.
Memati’den sonra Polat’ın da ölmesiyle birlikte 8. sezonda daha öne çıkacak olan Abdülhey karakterinin ön plana çıkmaya başladığı ilk olaylar 7. sezonda yaşanmıştır.
Özellikle, Kara’yla birlikte Poyraz’ın peşine düştükleri sahnede Abdülhey’in elinde akreple koşmaya başlamasıyla birlikte dizide yeni bir dönem başlamıştır. Bu koşma şekli o andan itibaren dizide Abdülhey’le özdeşleşmeye başlamıştır. Ve ilerleyen bölümlerde Abdülhey hep böyle koşmuştur.
Poyraz
Sencer Bey’in Poyrazı hapishaneden çıkarıp getirmesinin nedeni onu hapise attıran kişinin Adil Bey olmasıdır. Yani Sencer Bey, Adil Bey’in üzerine Poyraz’ı salarak son derece mantıklı bir iş yapmıştır. Poyraz hapiste geçirdiği 15 yılın ve kaybettiği gözünün sorumlusu olarak Adil Bey’i görmektedir. Ve hapisteki her gününü intikamını alacağı gün için yaşamıştır. Sencer Bey’in verdiği fırsatla birlikte intikamını almayı başarmıştır.
Bunun devamındaki süreçte Polat’a karşı giriştiği mücadele ve Nazife hanımı tren raylarına bağlaması gibi Polat’ın aklını başından alan raconlarıyla unutulmaz bir oyunculuk sergilemiştir.
Üstad Ronald
Usta bir tiyatro oyuncusu tarafından canlandırılan Üstad Ronald, Karahanlı’dan beri hep merak edilen ve Pusu senaryosuna dahil olacakları günün merakla beklendiği Tapınakçıların yönetim kadrosundaki rollerden birisidir. Ve dizide görünen ilk üst düzey tapınakçıdır. Kendisi aksaçlı Faruk Bey’i sorgularken, sırf bir gün bu sorgulamayı bizzat yapabilmek için Türkçe öğrendiğini söylemiştir. Ayrıca ilerleyen bölümlerde Karahanlı eliyle yönettikleri konsey ve Karahanlı’nın adamları hakkında yeni baron adayına söyledikleriyle Pusu tarihine geçmiştir.
Ayrıca Üstad Ronald Karahanlı’dan sonra ilk kez İstanbul’da bir Tapınakçı ayini düzenlemiştir.
Sizce Kurtlar vadisinin en iyi sezonu hangisiydi? İlk 97 mi yoksa Pusu 7. sezon mu?
Tüm izleyicilerin düşünceleri önemli. Ancak özellikle bu yazıyı buraya kadar okuyan Kurtlar vadisi seyircilerinin fikirlerini daha çok merak ediyorum. Kurtlar vadisi ilk 97 vs. Pusu 7. sezon karşılaştırmasıyla ilgili düşüncelerinizi yorum olarak belirtebilirsiniz.